Kapitalizm, o korkunç (ve acımasız) yüzünü biraz olsun gizleyebilmek ve/ya maskeleyebilmek için, özellikle Sovyetler Birliği'nin "dağılmasıyla" birlikte, ''Globalleşme'', "Yeni Dünya Düzeni", ''Modern Dünya'' gibi "süslenmiş ve cici" kavramlar kullanmaya başladı. Bu "süslenmiş ve cici" kavramlar, kapitalizmi sürgit meşrulaştırmak için ortaya çıkarılmış sentetik kavramlar.
Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte, ülkeler arasındaki "doğal" sınırlar kalkarken, insanlar, artık birbirleriyle, teknolojinin sağladığı bu hıza dayanarak, daha kolay iletişim kurabiliyorlar. Bu kolay iletişim "sayesinde" dünya, âdeta kocaman bir köye dönüşmeye başladı. Dünyanın köye dönüşmesinin, kapitalistler açısından bir tek amacı var: Dünyanın tek pazarda bütünleşmesi ve sermayenin elini kolunu sallayarak, zâten delik deşik olan "doğal" sınırları, iyice sanal bir hâle getirip kültürel zenginliğin tekdüzeleşmesi...
Kapitalizm ve onun "en yüksek aşaması" emperyalizm "sayesinde" oluşturulan bu kocaman köyde, insanlar birbirlerine "sanal anlamda" yaklaştıklarında, aslında "gerçek anlamda" birbirlerinden bir hayli uzaklaşmış oluyorlar. Bu, ''yaklaştıkça uzaklaşma'' paradoksu, kapitalizmin ne kadar büyük bir yanılsama içerdiğini görmek isteyen gözlerin önünde önemli bir durum olarak kendini dayatıyor.
Emperyalizm tarafından koskocaman bir köy hâline getirilen "Yeni Dünya Düzeni"nde; telefon, televizyon ve internet, iletişim kurmayı, şaşkınlık verecek boyutta hızlandırdı. Bu durum, ''Globalleşme'' taraftarlarının teorize edip söylediklerine göre, yalnızlığı ortadan kaldırdı! facebook ve benzeri sosyal paylaşım(!) sitelerine girip ömrünü çürüten insanlar, birbirlerine daha da yakınlaşarak, yalnızlıklarını azalttılar(!) Oysa, bunun tam tersi bir durum söz konusu ve evet bize yalan söylüyorlar; hem de yüksek sesle!!! Kapitalizm, insanları kendilerine, çevrelerine yabancılaştırdı; onları çözümsüz bir yalnızlığa itti ve bizi mutsuz etti! Kapitalizmin, varlığını sürgit devam ettirebilmesi için, insanları, kendine ve insanî değerlere yabancılaştırmaya, onları yalnızlaştırmaya ve yanılsama içerisine tutsak etmeye ihtiyacı var; kapitalizmin ve onun en yüksek aşaması emperyalizmin varlığı, bizim mutsuzluğumuz üzerine kurulmuştur. Bu mutsuzluğumuzun unutulması için, çeşitli ninniler dinlememiz, çeşitli oyuncaklar edinmemiz gerekir. facebook, bize çeşitli ninniler söyleyen bir anne, çeşitli oyuncaklar sunan bir baba olarak görevini lâyıkıyla yerine getiriyor!
Frédéric Beigbeder adındaki bir reklâmcı, yazdığı bir kitapta şu itirafta bulundu: "Benim mesleğimde kimse mutlu olmanızı istemez, çünkü mutlu insanlar tüketmezler."
Frédéric Beigbeder'in bu itirafı, tüketim politikasının reklâm mamasıyla beslendiğini (tabii ki kapitalizmin meta estetiğini de) orta yere seriveriyor. Kapitalizme bile bile hizmet edenler, bu ideolojinin reklâmcılığını yapanlar, bizim mutsuz olmamızı istiyorlar. Çünkü, kapitalizm ve onun gönüllü neferleri olan reklâmcılar için, mutluluk değil, para kazanmak önemlidir; biz tüketmezsek, onlar para kazanamazlar!
Emperyalizmin küçük çocuğu facebook'un yalnızlığı giderdiği falan yok; aksine yalnızlığı daha da arttırıyor. Ben, aylar önce facebook hesabımı kapattım ve aylardır facebook'un yokluğunu hiç hissetmedim. Hesabım varken de, varlığını hiç hissetmiyordum. "facebook"a, facebook yöneticilerine, facebook hayranlarına, facebook tutsaklarına; "facebook'un size nasıl bir yararı var?" diye sorsanız, şöyle bir yanıtla karşılaşabilirsiniz; "Madem ki, iki yüzü aşkın 'facebook arkadaşım' var ve öyleyse yalnızlığımdan kurtulmuş sayılırım! Dabadabaduuu!..." Oysa, insanın gerçek hayatına baktığınızda, birkaç kişi dışında hiçbir arkadaşı olmayabiliyor! "facebook meleği"nin kulaklara fısıldadıkları, büyük bir yalan! Zâten kapitalizm de, onun kuyruklu yalanı facebook da, yaldızlı sanallıklar üzerine kurulmuştur.
Hemen hemen herkesin bir facebook hesabı var artık. On bir yaşındaki kuzenimden, altmış yaşındaki amcama kadar herkesin mutlaka bir facebook hesabı var. Dünya hakkında, evrensel sorunlar hakkında küçücük bir hesabı olmayan "tasasız" kişiler, kolay yoldan birer facebook hesabı elde edip mutlu olduklarını sanıyorlar. Kimse bu durumdan rahatsız olmuyor ve bu sanal âlemde yaşamayı sorgulama ihtiyacı duymuyor: "Ben saatlerdir facebook'ta neler yapıyorum? Zamanımı öldürmüyor muyum? facebook bana nasıl bir yarar sağlıyor?" demiyor.
Ve biz, bu yüzden, her geçen gün, yenilmişliklerimize yepyeni yenilmişlikler ekliyoruz. "facebook tarlası"na zaman ekip, bu "tarla"dan mutsuzluk biçiyoruz!
Oğuzcan Önver http://oguzcanonver.blogspot.com/
Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte, ülkeler arasındaki "doğal" sınırlar kalkarken, insanlar, artık birbirleriyle, teknolojinin sağladığı bu hıza dayanarak, daha kolay iletişim kurabiliyorlar. Bu kolay iletişim "sayesinde" dünya, âdeta kocaman bir köye dönüşmeye başladı. Dünyanın köye dönüşmesinin, kapitalistler açısından bir tek amacı var: Dünyanın tek pazarda bütünleşmesi ve sermayenin elini kolunu sallayarak, zâten delik deşik olan "doğal" sınırları, iyice sanal bir hâle getirip kültürel zenginliğin tekdüzeleşmesi...
Kapitalizm ve onun "en yüksek aşaması" emperyalizm "sayesinde" oluşturulan bu kocaman köyde, insanlar birbirlerine "sanal anlamda" yaklaştıklarında, aslında "gerçek anlamda" birbirlerinden bir hayli uzaklaşmış oluyorlar. Bu, ''yaklaştıkça uzaklaşma'' paradoksu, kapitalizmin ne kadar büyük bir yanılsama içerdiğini görmek isteyen gözlerin önünde önemli bir durum olarak kendini dayatıyor.
Emperyalizm tarafından koskocaman bir köy hâline getirilen "Yeni Dünya Düzeni"nde; telefon, televizyon ve internet, iletişim kurmayı, şaşkınlık verecek boyutta hızlandırdı. Bu durum, ''Globalleşme'' taraftarlarının teorize edip söylediklerine göre, yalnızlığı ortadan kaldırdı! facebook ve benzeri sosyal paylaşım(!) sitelerine girip ömrünü çürüten insanlar, birbirlerine daha da yakınlaşarak, yalnızlıklarını azalttılar(!) Oysa, bunun tam tersi bir durum söz konusu ve evet bize yalan söylüyorlar; hem de yüksek sesle!!! Kapitalizm, insanları kendilerine, çevrelerine yabancılaştırdı; onları çözümsüz bir yalnızlığa itti ve bizi mutsuz etti! Kapitalizmin, varlığını sürgit devam ettirebilmesi için, insanları, kendine ve insanî değerlere yabancılaştırmaya, onları yalnızlaştırmaya ve yanılsama içerisine tutsak etmeye ihtiyacı var; kapitalizmin ve onun en yüksek aşaması emperyalizmin varlığı, bizim mutsuzluğumuz üzerine kurulmuştur. Bu mutsuzluğumuzun unutulması için, çeşitli ninniler dinlememiz, çeşitli oyuncaklar edinmemiz gerekir. facebook, bize çeşitli ninniler söyleyen bir anne, çeşitli oyuncaklar sunan bir baba olarak görevini lâyıkıyla yerine getiriyor!
Frédéric Beigbeder adındaki bir reklâmcı, yazdığı bir kitapta şu itirafta bulundu: "Benim mesleğimde kimse mutlu olmanızı istemez, çünkü mutlu insanlar tüketmezler."
Frédéric Beigbeder'in bu itirafı, tüketim politikasının reklâm mamasıyla beslendiğini (tabii ki kapitalizmin meta estetiğini de) orta yere seriveriyor. Kapitalizme bile bile hizmet edenler, bu ideolojinin reklâmcılığını yapanlar, bizim mutsuz olmamızı istiyorlar. Çünkü, kapitalizm ve onun gönüllü neferleri olan reklâmcılar için, mutluluk değil, para kazanmak önemlidir; biz tüketmezsek, onlar para kazanamazlar!
Emperyalizmin küçük çocuğu facebook'un yalnızlığı giderdiği falan yok; aksine yalnızlığı daha da arttırıyor. Ben, aylar önce facebook hesabımı kapattım ve aylardır facebook'un yokluğunu hiç hissetmedim. Hesabım varken de, varlığını hiç hissetmiyordum. "facebook"a, facebook yöneticilerine, facebook hayranlarına, facebook tutsaklarına; "facebook'un size nasıl bir yararı var?" diye sorsanız, şöyle bir yanıtla karşılaşabilirsiniz; "Madem ki, iki yüzü aşkın 'facebook arkadaşım' var ve öyleyse yalnızlığımdan kurtulmuş sayılırım! Dabadabaduuu!..." Oysa, insanın gerçek hayatına baktığınızda, birkaç kişi dışında hiçbir arkadaşı olmayabiliyor! "facebook meleği"nin kulaklara fısıldadıkları, büyük bir yalan! Zâten kapitalizm de, onun kuyruklu yalanı facebook da, yaldızlı sanallıklar üzerine kurulmuştur.
Hemen hemen herkesin bir facebook hesabı var artık. On bir yaşındaki kuzenimden, altmış yaşındaki amcama kadar herkesin mutlaka bir facebook hesabı var. Dünya hakkında, evrensel sorunlar hakkında küçücük bir hesabı olmayan "tasasız" kişiler, kolay yoldan birer facebook hesabı elde edip mutlu olduklarını sanıyorlar. Kimse bu durumdan rahatsız olmuyor ve bu sanal âlemde yaşamayı sorgulama ihtiyacı duymuyor: "Ben saatlerdir facebook'ta neler yapıyorum? Zamanımı öldürmüyor muyum? facebook bana nasıl bir yarar sağlıyor?" demiyor.
Ve biz, bu yüzden, her geçen gün, yenilmişliklerimize yepyeni yenilmişlikler ekliyoruz. "facebook tarlası"na zaman ekip, bu "tarla"dan mutsuzluk biçiyoruz!
Oğuzcan Önver http://oguzcanonver.blogspot.com/
Комментариев нет:
Отправить комментарий