05.01.2012

Mehebbet (aşk) şairi olsam inan neler yazardım; Bakü - 2


Her qaranliq gecenin bir işiqli sabahi var.
Leica’m ve ben; en mutlu birlikteliklerimden, aladışappak hazırlandım.
Sahil metrodayım. Gişede yaşlı, şişman bir Rus kadın. Sabahınız heyr (günaydın) diyorum donuk donuk bakıyor.
Bakü'de ulaşım ucuz. 5 Gepik'e mavi plastik jeton alıyorum. (Artık jeton yerine karta para yükleniyor) Bir Manat'a 20 metro yolculuğu. 1 Manat 0,8 usd.

Üç durak sonra Neriman Nerimanov. Durağa ismini veren 1870 Tiflis doğumlu Nerimanov; Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ilk devlet başkanı, politikacı ve yazar. 1894 yılında tüm Doğu aleminde ilk defa bir halk kütüphanesi açmış. 

Atatürk, Kurtuluş Savaşında yıl 1921, Nerimanov’a bir mektup yazarak borç para istemiş. Mektubu 17 Mart 1921 günü Bakü Büyükelçisi Memduh Şevket Esendal, Nerimanov’a ulaştırmış. Nerimanov, derhal 500 kg. altın göndermiş. Bunun 200 kilogramı devlet bütçesine aktarılmış. Kalanı ise mühimmat ve silah için kullanılmış. Daha sonra Nerimanov Rusya’dan aldığı 10 milyon altın ruble'yide Ankara’ya göndermiş. Bu yardımlarla savaş içindeki ülkenin durumunda belirgin bir düzelme olmuş.

Atatürk’ün yazdığı mektuba cevaben Nerimanov mektubunda; her gün kazanılan başarılarla Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu yüzden kahraman Türk halkını kutladığını yazıp ilave etmiş; “Paşam, bizim Türk milletinde kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz.” (A. Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Sovyetler Birliği Alâkaları)



N. Nerimanov Saatli Kulesi yakınında 40 Gepik’e 20 dakika internet; bilgisayar bağımlılığım gurbet elde bile sürüyor.


Her işte kara bahtım
karpuz kestim ak çıktı 
Allah ayağına taş değirmesin
, derler.
Oysa;
gezen ayağa taş değer. Ağzım açık yazıya ve dile hayran
(her zamanki gibi) gezerken çarşıları
hoşuma giden tabelaları izlerken, arada fotoğraflarken,
Bulvarda sağlı sollu mağazaları,
Telaşsız takılmış arkama, el ediyor gel diye.
O kim ki,
gitmiyorum, yakındaki banka yönelip objektif temizliyorum, sakin.
Pasport diyor, veriyorum
Bir kavanoz reçel bu da geçer, deyip takılıyorum.
“Polis menteqesi”ne gidiyoruz.


Yalan danismaqi qetiyen sevmirem, xosum gelir aciq ve semimi sohbetden.
Karakolda; neymiş ?
Mağazaların fotografını çekmişim, terörist miymişim?
Sorgu-sual-muhabbet gönderiyorlar.

Baş-başa
Tırnak-taşa,
Siz dalaşa,
Ben temaşa

der yola devam ederim.
Aslında dil deyip, yine tabelaları gözlerim.

YENİ YOL gazetesi, genel Türk tarihinde Latin harfleriyle yayımlanmış olan ilk Türk gazetesi. Bu bakımdan Türk yazı tarihinde başlı başına bir yeri var. Böyle öncü bir gazeteyi çıkarmak şerefi Azerbaycan Türklerine ait.

“Kah Arabın, kah Farsın dilinde,
Kah onların, kah Urusun dilinde,
Danışırdı özge elin dilinde,
Öz dilini yanılmıştı dünyada.” 


Diye sızlanıyor ve “Bundan böyle taze yollar açılar” diyor. Türkçe’deki yabancı kelimelere savaş açan 21 Eylül 1922 tarihinde ilk sayısını Bakü'de Yeni Türk Alfabe komitesinin organı olarak yayımlayan Yeni Yol gazetesi.
Gazetenin birinci sayısının son sayfasında Bakü de hazırlanmış “Yeni Türk Elifbası” levhası da veriliyor.

Sarı yelekli, eşarplı, etek altı eşofman, kalın çoraplı
birkaç çöpçü kadın, çalı süpürgelerini sürtüyor sokaklara,
rutin sesler duyuluyor
tüm seslerin ötesinde
Bakü sessiz
bulvar süpürülüyor.

Sahil metroya geri dönüyorum. İçeri Şeher’e yöneliyorum.
Ara sokakta muallimeleriyle derste bıcır bıcır dört-beş mimarlık öğrencisiyle karşılaşıyorum. Restorasyon için eskiz çiziyorlar, selam verip Qız Qalası'na varıyorum.

Qız qalası! Namus qalası!
Diş-diş qala divarları...
Bu keçilmez sedd Bakıya xoş niyyetle gelen her kese yüz yerinden yol verib, qapı açib. 


12. yüzyıldan önce yapılmış Kız Kalesi, mimari tarzı ve inşa metodu anlamında oldukça nadir yapılardan birisi. Tahminler yapının yaşının 2500 yıldan daha eski olduğu yönünde. Aynı zamanda Mardakan Kulesi’nin mimarı da olan Mimar Masud İbn Davud tarafından inşa edilmiştir. Yapının adına ilişkin birkaç efsane bulunmaktadır.
Sevdiği Hazar’a gidip de dönmeyince günlerce onu bekleyen kızın kendini kaleden denize atması; bir diğeriyse kendini kulenin tepesinden denize atan bir bakireye ilişkindir. Başka biri, hiçbir zaman fethedilememiş(bakire) olmasındandır.

(Elbette bu qalalar mudafie maksadıyla qurulublar. Bu qalalara “Qız Qalası” deyilmesinin bir sebebi olabiler. Veten, qız kimi, alınmazdır. Bakiredir. Dokunulmazdır. Azerbaycanlılar, qız qalalarını ona göre tikibler ki, veteni müqeddesleşdirsinler. Vetene düşman ayağı deymesin diye, adına da “Qız Qalası” deyipler.)

Bazı tarihçiler kalenin adını Oğuz Türkleriyle ilişkilendirmektedirler. Bazılarına göre de kalenin adı, gözetleme kulesinden (Göz Kalesi) gelmektedir.
Kız Kalesi Azerbaycan'ın banknotlarında ve diğer resmi belgelerinde de kullanılan milli simgelerinden biridir. İçinde bir müze ve hediyelik eşya dükkanı bulunmaktadır. Tepesinden bakıldığında İçeri Şeher' in minareleri ve dar ara sokakları, sahil parkı ve marina, De Gaulle Evi ve Bakü körfezinin büyük bir bölümü görülebilir.
Kaleye ilişkin efsanelerin tümü gemgindir. (hüzünlü)

Biri var idi biri yox idi.
Bir padisahin qızı variydi, onun gozelliyi deli eliyirdi ona baxanlari, yani o geder gozeliydi. O da bir kapriz qız olduktan ozune bir qala istedi, kendi qalasi olsun, orada bir oda olsun ve suda olsun. O qalani da tikenlerden bir yarasigli oglan oldu. Qız ona asik oldu, ama o adi(sade) insanlardan oldugundan qız ona ere gede bilmezdi(evlene bilmezdi), cunku atasi icaze vermezdi.Onlar her gun o qalada gorusurduler, o oglan her axsam bir gayigda qızın yanina gelirdi. Qız bir pilekenden(merdiven) asaya dusurdu ve onlar sehere geder sohbet eliyirdiler. Bir birlerini cox isteyirdi. Bir gun qız onu cox gozlemis(beklemis) ama oglan gelmedi, onun atasi herseyi bilmdi ve oglanin bu qalanin yanina gelmesini gadaga etti (yasak). 

Cangudenler(askerler) onun gayigini suyun daslarina buraxdi ve gayig sindi, qıza da xeber verdiler ki sennin sevgilin oldu. O da dedi ki eger menim sevgilimi vu su oldurdu men de burda olerem, ama onunla bir olaram. Qız ozunu atti qaladan, bu vaxt da oglan onun yanina gizlice geldi herseyi basa salmag ucun ve gelince sevgilisini olumunu gordu. Burada bitti.

O zamanlardan beri bu qalanin ismi Qiz Qalasi olmush... Malesef bu gunlerde de orda atlanan sevgililer bile var. Ashk yuzunden imkansiz veya ayriliktan biten ashklar yuzunden.



(Resimler, fotograf: Natevan Bağırova) 

Qız qalası Bakının, elecede Azerbaycanın simvoludur. 

Bu dünyada her şey paraysa üstü kalsın.
"Ticaret yeryüzünden kaybolsa Azerbaycan halkı yeniden bulur." demiş İ. Ortaylı, ne de güzel söylemiş.
Döner yemek istedim, paldır-küldür Rusçamla büfedeki Azerice-Rusça fiyat listesini kolayca okuyup seslendim, bizdeki dürümün iki katı uzunluğundaki dönere sarılınca lavaş (yerel deyimiyle bezdirme) ağzımın tadı kaçtı iyice, engel olduğum halde zehir gibi tuzlu geldi dönerli pide. Geçmiş gün kıssadan hisse önemsizce hikaye, listesinden fazla para istemesi işte.
geceleri yalnız caddelerdeydim, aklımda eski küçük bir şiirim.

"başıkabak günlerdi
ellerimde cebim
-den bir köçek
yüzkarası yalnızlığımın"

Yanlış anlaşılmasın, konuşmanın-anlatmanın tehlikesi üzerine, birkaç küçük örnekle koca bir toplumu yadırgamamak-yargılamamak gerek diye; ses çıkarmadan gezdim geceleri yabancı olduğum anlaşılmasın diye, kazıklanmamak niyetiyle.

Ben uydurmadım; Ruslar demiş; Türkten karını, Çeçenden canını, Azeriden paranı koru,diye. Bilemem neden böyle söylemiş.

Hazar kıyısında iki sokak şarkıcısı kuvvetle ritm tutuyordu, Orta Asyanın bozkırlarını hatırlatan ezgilerle. İlkel bir havası vardı müziğin, od’lar yurdunda ritüel tamamlandı.
Gözlerimi kapadım kendimi bıraktım, ürkerek dinledim bir süre. Karanlık korkunç müzikle.

Üstü kat kat, lahana gibi olmuş soğuktan; ufak adımlarla ilerliyor. Donuk bakışlı, yaşlı kadın ufak tepsisinde birkaç avuçluk çiğdem satıyor. Tepkisiz yanı başıma kadar sokuluyor korku filminden çıkmış haliyle, birden bana bakıyor.

GECELEYİN BAKÜ
Geceleyin yıldızsız ağır denize kadar
geceleyin zifiri karanlıkta
güneşli buğday tarlasıdır Bakü şehri.
Tepedeyim,
avuç avuç çarpar yüzüme ışık taneleri,
havada rast peşrevi Boğaziçi suları gibi akar.
Tepedeyim,
uzaklaşır uçsuz bucaksız ayrılıkta
bir sal gibi yüreğim
gider anıların ötesine
yıldızsız ağır denize kadar
zifiri karanlıkta.

1960 Şubat, Bakü - Nazım Hikmet


Otele dönerken gece yarısı aklımın kıyılarına şiirler vuruyor, müthiş keyif. 

Garip akşamlar
Sırlı-sihirlidir o ses, o seda,
Bir anda neleri getirdi yada (1)
Men hardan (2) bileydim bu gen (3) dünyada
Bir garip akşamlar
Garip akşamlar


Memmed İsmail
(1) akla (2) nerden (3) geniş

"Gunesh qurub edir-sonur kainat; ezelden beledir vefasiz heyat" deyip uykuya dalıyorum.

Комментариев нет:

Отправить комментарий