14.03.2012

Düşünce Piçleri

Gmuradli
Günay Muradlı


Ben Ermenilerin yoğunlukta yaşadığı şehirde, Sumqayıt’da doğup büyüdüm. Bakü’den 25 km uzaklıkta, Azerbaycan’ın her yerinden Sovyetlerin kurduğu zehirli fabrikalarda çalışmaya gelmiş insanların yaşadığı şehir. Tatarların, Rusların, Ermenilerin, Lezgilerin, Talış ve Tatların mutlu, sorunsuz yaşadığı, emekçi kenti. Ama daha çok Ermenilerin...
Sovyetlere ait 15 cumhuriyet içinde Azerbaycanlı erkekler, evlilik için çogunlukla Ermenileri seçerdi. Sovyetler zamanında, iki halk arasında sorunlar ara sıra hep yaşandı. Ufak ufak büyük kavgaların temeli atıldı. Aynı zamanda da iki halk adetleri, gelenekleri, kavgacı karakterleri ile hep aynı kaldı. Benzerlikleri iki halkı ne ayrışmaya, ne de birbirlerine yakınlaşmaya izin verdi.

Kafkasya’lılar her zaman saçma sapan deli kanlı havalarıyla, dünyanın merkezi ve patronu olma iddiaları taşımalarına rağmen tarih boyunca kayıplar vererek bugünlere geldiler. Bu boş böbürlenmeler Kafkasya’lıları hep zayıf bıraktı. Kafkasya’lıların “düşmana karşı kendini savunma” felsefesi ve psikolojisi, anlamsızlığıyla bölgenin geleceğini de olumsuz anlamda ipotek altına aldı. Kafkasya’lıların havasından geçilmez iki halkı, Azeriler ve Ermeniler, Adem’den beri birbirlerini yemekle meşgul oldukları için dünyanın değişmesinden, gelişen teknolojiden, demokrasi ve insan haklarından hep özürlü kaldı. Durumu fark eden aydınlarımız, örneğin “Harda müselman görürem korkuram” şiirinin yazarı Mirza Aliekper Sabir, 104 sene önce bölgenin iki halkı arasında yaşanan kavgalara itirazını:


Bidadi biraderle olan kanına kaltan
Kafkas’daki kurbanlarına şükür hudaya


mısralarıyla dile getirmişti.
Ermeniler ve Azeriler, “Dolma senin mi benim mi, pilavı ilk Ali mi yaptı, Andronik mi, Sarı geline dağda koyun otarırkan tecavüz eden senin baban mıydı, yoksa benim dedem miydi?” derken, dünya durmadan gelişti. İnsan hakları ön plana çıktı. Onlarsa bildiklerini okumaya devam ettiler. Hangisinin daha önce göbeğinin kesilip Dağlık Karabağ’a atıldığına dair ‘antropoloji’ kavgasına tutuşurken, yıllar yılı iyi komşuluk ilişkileri içinde geçinip giden iki halk, Karabağ’da paramparça oldu. Annesi Ermeni, babası Ermeni çocuklar, anne ve babalarıyla Gürcistan’ın başkenti Tiflis’de görüşür oldular.
Peki, bu kavga ne zaman biter, derseniz, hiç bir zaman bitmez! Çünkü her iki halk geçmişi ile yaşayan, gurur duyulacak bir şeyleri olmasa da geçmişiyle övünen sorunlu milletler. Sebebi ise gelişim yetersizliği. Her iki halkı, her zaman kendisinden daha güçlüler yönetti ve kullandı. Hala da öyle. Her iki halk insanlık , demokrasi, ulusal değerlerle değil, kabile anlayışları ile yaşıyor hala. Ve her iki halk, geçmişte olanı düşünüp mutlu olacak kadar mazoşist.
Türkiye’nin tutumu, Ermeni- Azeri kavgalarına çanak tutuyor. Ucuz oyunlardan hep Ermeniler ve Azeriler zararlı çıkıyor. Bu bağlamda AKP iktidarının, iki halkı birbirini kana boyamak için senaryolar yazıp sahneleyen Kızıl Ordu’dan hiç bir farkı yok!
20.Yüzyılda tarihiyle, soyluluğuyla övünen halklar, birbirine ‘piçsin’ suçlamaları ile pankartlar açıyor. Piçlik, babanın kimliğinin belirsizliği olmayıp , düşüncenin damdan düşmesidir.
Bu mantıkla da hepiniz düşünce piçisiniz!
Bir şey kaçırmayın! sosyal ağlardan bizi izleyin...

Комментариев нет:

Отправить комментарий