MAKSAT NUR
(yarım rivayetler serisinden)
- Umutun kulübesinin çatısında toplanıyorduk, kilimin üzerinde oturarak yün eğirirdik. O zaman orda bu maniyi söyleyiverdim…
- …))
**
Erkek dediğin kılıbık olmamalı:
- Dölsüz – döşsüz, yanında çocuğu bulunan kadınlarla evlenen erkekler var…
-…((
**
Bir – iki lafının yüzünden küsmüşüm ondan, kendisi de biliyor bunu. Bu yaşımda (torunum olacak nerdeyse) tekme – tokat dövse, aşağı eğilirim rahatça vura bilsin diye, kendisi de biliyor bunu. O yüzden vasiyet ederken yanında ben bulunmalıyım.
**
Çok böyle vasiyetler etmişti şimdiye kadar, durumu azacık kötüleştimi hemen torunlardan birini çağırtırıyor, vasiyetini ediyor, uzun – uzun konuşuyordu onunla.
Her defasında tansiyonu yükseldimi, iğne yapılıyor, limon yediriliyor, yatağına yatırılıyor. Bin yaşasın gelinleri. Torunları da iyiler. Kendisi bile biliyor ölmemek için uğraştığını. Azrayil bile unutmuş onu. Gün geçtikçe Azrayil iyice uzaklaşıyor ondan… Diline geldimi, hemen vasiyet diye söylüyor. Konuşuyor, yeter ki, evde yalnızbaşına bırakmasınlar onu. Allah razı olsun her kesten. Fakat çoğu zaman evde yalnız, bir başına kalıyor.
-… En sonuncu vasiyetimi sana söylüyorum.
-…(((
**
Benim getirdiğim bilgisayarda (Google Earth programını diyor galiba) neler varmış öyle (orda – Baküde işlerim nasılmış?). Sefter (torunun oğlu) benim aldığım bilgisayarda (Sefterin doğum gününe armağan etmiştim bilgisayarı) göstermiş kendisine: Murovun öbür tarafına uç, köy (kahr olasıca!) avcunun içindeymiş – işte hemen yanıbaşında. Aklına bile gelmezdi. Ama, ne hikmetse bir türlü Umutun kulübesi gözükmüyormuş. Kızıl kaya kapatıyormuş üzerini. Sefter gözükmüyor diyor. (Öyle şeymi olur?!) Her şey yerinde duruyor öylece, ermeni ne kadar dağıtsa bile, ne kadar taşısa bile dağlar, ovalar, evler – barklar yerinde ya, nereye götürecek ermeni o toprağı, o evleri – barkları?! Namert toprak, nasıl dayanıyorsun böyle?! Mağarada yaşayıp ta, dişiyle – tırnağıyla köstebekler misali kendisine bir lağım açar, eğer ermeniler bıraksa… Kahr olasıca, geri gelecekmi acaba?!
- Inanmıyorum, kim geri verecek…
- … … …
**
Gitmek zamanı, kendisi de biliyor bunu, ama gelmiyor bir türlü zaman dediğin. Çoğu kez aynı şeyler tekrarlanıyor, can çekişiyor, sonra tekrar eski haline geri döndüğünde ona gülüyorlar. Gülmesinler, gülüp te onu öfkelendirmesinler. Torunlar laf söyleyemez, yine eski hükmü, eski etkisi var torunların üzerinde. Gelinler kim peki – gelin bir yabancı. Ama naparsın, ecel dediğin dosta – düşmana, yakına – yabancıya bakmıyor ki, geldimi çenen esiyor, adam süt kuzusuna, küçücük bebeğe dönüşüyorsun. Can çekişip tekrar eski haline döndünmü kimse peşinden ileri – geri konuşmasın.
**
Yeğenini ta buralara kadar getirmiş. Dışarıda bekliyormuş, bırak beklesin:
- … Senden dahamı değerli sanki…
- …))
**
Yeğenine bazı şeyler söylemişti, bir şeyler vasiyet etmişti. Vasiyet dediğin çok kutsal bir değer, onu hep hatırlamak zorundasın, vasiyet ettinmi, onu geri götürmek istediğin zaman vasiyetini ettiğin insanla karşılıklı oturmak zorundasın. On sene önceydi, galiba, ablasının yanına gömülmesini vasiyet etti…(Dedemin yanina gitmeği istemiyor…) Doğrudur, benim dedem çok çalışkan birisiydi, ama aynı zamanda çok zalimdi. Ben dedemle ilgili söyledikleri yüzünden onunla küsüm. Öylesine konuşuyorum, kendisi de biliyor bunu. Biliyor, zira gelinler ne oluyorsa o, can çekişirken, hepsini anlatıyor ona.
- Ben kadınımsa, ben söylüyorum bunu, kadına anlatılan şey kuş misali uçup – uçup duruyor. O yüzden erkeğin lafı ağzından çıkmasın, o zaman değere biniyor zaten.
- …(((…)))
**
- Sefter…
-…
Bir keresinde yeni gelin zamanlarında nehirden geçiyorlarmış, nehir de büyükmü büyük bir nehirmiş. Kıyısında da beş – altı köy. Köyden bir erkek atından iniyor, yüzünü yan dönüyor(işte, namuslu erkek dediğin böyle yapmalı!) ve bacım – diyor – biliyorum, sen Sefterin(dedemden önceki… tam anlamıyla önceki lafını söylemezdi bile, birinci kocasıydı) karısısın, bizim köyün gelinisin, bin de ben seni geçireyim, sen de benim dünya – ahiret bacım:
- … ben de Sefterin karısı hiç bir zaman başkasının egerine oturmaz, nehirdir akıp gidiyor, biz de geçeceğiz, götürecekse bizi de alıp götürür… Bir canımız var, o da Seftere kurban… - diye yanıt verdim.
- Zavallı Sefter, onu da bir bela aldı götürdü…
- …(((
**
Her defasında Azrayil canını almağa geldiğinde ruhu aceleyle Murovun öbür tarafına – doğduğu topraklara gidiyor. Artık alışmış böylesi durumlara. Ovaları, kayaları, inleri dolaşıyor, kumbetleri görüyor… benim getirdiğim bilgisayardaki resimlerde(Google Earth programında) ne varsa hepsi yukarıdan çekilmiş resimmiş gibi gözüküyor, sanki helikopterden bakıyorsun (göçmenlik sırasında helikoptere de binmişti!) aşağı inmek istiyorsun, inemiyorsun. Ama can çekişmesi başladımı (kahr olsun şu canı!) istediği kadar uçuyor, can çekişmesi olmazsa oralara kadar gidemez. O civarda bir tane bile olsa ermeni ruhu yokmuş, kendisi fark etmişti bunu geçenlerde can çekişirken. Bir tanesini fark etmemiş, fark etseymiş kesin onlar da onu fark edecek, laf atacaklar, ya da ileri - geri konuşacaklarmış:
- … işte o ıssız yerde eğer yine birileri bana ata binip te nehri geçmeği teklif etseydi, yemin ederim geçmezdim!
- …)))…)))
**
Başındakı örtü çoğu erkeğin başındakı kalpaktan daha üstünmüş: eskiden köyde asırlarca süren kan davaları zamanı karşılaştıklarında karşı tarafın erkeklerine bu türlü çok laf söylemiş. Kimse yanıt bile vermezmiş (hepsine bin rahmet!). Belki de göçmenlik sırasında ruhlar sıkışmış, bu sıkışıklıktan kurtulmak için birbirilerini boğup öldürmüşlerdi.
- Bir tane bile sağ – salim ruh yok…
- …(((
**
Dedem oralarda ölmedi. Onun ruhu kendisi gibi şu an – göçmen.
- Kusura bakma, ben laf gevelemeği sevmiyorum…
- …)))
Göç sırasında ne kadar ihtiyarı yataklarında ölüme terk ettiler. Kimse kendisiyle götüremedi: Hankulu, Allahveren, Idris, Şahperi…
- Keşke yürüyemeseydim de, beni de bırakıverseydiniz…
- !!!(((
- Biliyorum bırakmazdınız beni, sırtınızda getirirdiniz…
- …)))
**
Dedem çok iyilik yapmağı seven birisi olsa bile, yine de delinin tekiydi, içiyordu ha bire, uçkuruna bağlıydı, yaptıklarını durmadan başa kakıyordu:
- Bunlara rağmen Sefterden geriye kalan iki yetimimi büyüttü, okuttu, o çocuklara kendini feda etti, fakar onlar kıymetini bilmedi onun, beni de rezil ettiler el – aleme.
- …
- benden size vasiyet, dul kadınla kesinlikle evlenmeyin. Ben kadınım ya, bunu söylüyorum…
- …(((
**
Yeğeni içeri geçe bildi sonunda!
Hemen peşinden de çoluk – çocuk.(Ellerinde ses kayıt etmek için araçlar, kameralar içeri doldular hemen, onu konuşturmak, sesini kayıt etmek için uğraştılar. O da parmağında 583 ayarlı altın alyansını evire – çevire kendine çeki – düzen verdi ve yeğenini yanıbaşına oturttu hemen.)
**
Vasiyet değiştimi tanık olmak zorunda. Sonra çoluk – çocuk, özellikle de gelinler (yabancılar ya!) peşisıra konuşmasınlar ki, yok, rahmetli şöyleydi, yok rahmetli böyleydi. Söylemişti, öldüğünde rahmetli ablasının yanına gömünüz beni – diye, şimdi artık vasiyet değişiyor, dedemin yanında da YER kalmadı, ortalık karıştı, sizler de bakıyorum ki, buralarda artık yurt edindiniz (ve çok şükür iyi de geçiniyorsunuz hani!), beni yalnız başıma gömünüz, bir köşeye fırlatıp atınız öylesine, zaten ben uçup ta Murovun öbür tarafına gideceğim:
- Mezarlıkta fiyatlar çok pahalıymış…
-…)))
- kendi namusuma her kes kurban olsun…
- …)))
**
Umudun kulübesini dedesi yaptırmıştı. O sıralar o ev ağaların evleri hükmündeydi. Uzun süre gelip gittiler, aradılar – taradılar, bir şey bulamadılar. Erkek namına kim vardısa hepsini kurşuna dizdiler.(1932 yılında) Kimisi eşkiyaya döndü, dağlara çekildi, kimisi kayıplara karıştı, kimisinin sesi - soluğu Irandan – Turandan geldi. Öff be, nereye gidiyordunuz, buralarda kalıverseydiniz, olmazdımı sanki?
Tümü – tümüne kırk gün Umutun karısı oldu. (Sefterin çocuklarını sahiplenmişti Umut.) Kulübenin içinde – kilimlerin, halıların arasına saklamışlardı Umutu, kimse bulamasın diye, zavallı Umut ödleğin tekiydi. Hemen de razılık verdi saklanmak için kilimlerin arasına. Ne diye onaylıyorsun ki? Orda buldular zaten, kurşuna dizdiler hemen. Kim ispiyonlamıştı belli bile olmadı.
- Deden de o sıralar bizim atlarımıza bakıyordu…
- ?????
**
Umutun kulübesinin çatısında bu maniyi söyleyiverdim:
Buğdayım viran oldu,
Toplamadım, viran oldu
Felek bir oyun kurdu
Hizmetçim ağam oldu.
- …)))
- Kendim söylemiştim bunu…
- …)))
Bakü, 2006
Комментариев нет:
Отправить комментарий